İlk kuşağın olgunluk dönemlerine rastlayan çıkışlarıyla ikinci kuşaktan Halil Paşa (1857-1939) ve Hoca Ali Rıza (1864-1930) dikkat çeken isimlerdir. Onların üslubunu sürdürerek kısmen geliştirdikleri söylenebilir. 1880 – 1888 yılları arasında Paris’te bulunan Halil Paşa, izlenimci akımın filizlerinden etkilenmiş ve manzara ve portre türünde harika eserler vermiştir. Almış olduğu klasik/akademik eğitime izlenimci nüvesini de katarak özgün bir birleşim sergiler.
Hoca Ali Riza ise, büyük doğa sevgisini katarak resmettiği İstanbul tuvalleriyle kendisinden sonraki sanatçı kuşağını derinden etkilemiş bir isimdir. Özellikle karakalem eskizlerinde belirgin olan güçlü deseni ile kendine özgü tarzı sonraki dönemlerde takipçiler bulmuştur. Aynı dönem ressamları arasında öne çıkan şu isimler sayılabilir: Hüzeyin Zekai Paşa (1860- 1919), Ahmet Ziya Akbulut (1869- 1938), Ömer Adil (1868- 1928), Osman Asaf (1869- 1935).
Meşrutiyet'in ilanıyla yeni bir girişimcilik ruhu ortaya çıkmıştır. 1880'li yılların başlarında doğan bir grup genç ressam Osmanlı Ressamlar Cemiyeti adıyla dernekleşmişler ve bu ruhun sanatsal yansımasını tarihe geçirmişlerdir.
Mehmet Ruhi Arel'in Şehzadebaşı'ndaki evinde yapılan toplantılarda kuruluşu planlanan dernek üyeleri arasında; Mehmet Ruhi Arel, Sami Yetik, Hikmet Onat, İbrahim Çallı, (sonradan katılan) Nazmi Ziya, Avni Lifij, Mehmet Ali Laga, Feyhaman Duran, Vecihi Bereketoğlu, Namık İsmail, Celal Esat Arseven, Mihri Müşfik ve Müfide Kadri gibi isimler bulunmaktadır. Bu isimlerin Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi mezunları olmaları nedeniyle, Türk resim sanatı tarihinde önemli bir olay olan bu kuruluşun mimarını Osman Hamdi Bey olarak da kabul edebiliriz. Hoca Ali Rıza, Ahmet Ziya Akbulut, Şevket Dağ, Osman Asaf ve cemiyete büyük destek sağlayan Şehzade Abdülmecit gibi yaşça daha büyük olan ressamlar da, bu gençlerin arasında yer almışlardır. Bununla beraber, cemiyetin etkinliklerinin odağını, sonradan 14 Kuşağı olarak tanınacak olan genç sanatçılar oluşturmaktadır. Cemiyet, 1929'da Güzel Sanatlar Birliği adıyla faaliyetini sürdürmüş, Cumhuriyetin ilk dönemlerine kadar etkin olmuştur.
1911- 1914 yılları arasında çıkarttıkları Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi, çağdaş Türk sanatı tarihi açısından, plastik sanatlar alanına yoğunlaşan ilk süreli yayın olma niteliğini taşımasıyla önem kazanmaktadır. Sanayi-i Nefise'nin ilk mezunlarından Osman Asaf'ın sorumlu yöneticisi olduğu gazetede; sanatçıların resim ile ilgili yazıları, çevirileri, fotoğrafları yer almıştır.
II. Meşrutiyet'i izleyen iki yıl içerisinde, pek çok genç sanatçı özellikle Paris’e gitmiştir. Böylece, burada küçük bir Türk sanatçı kolonisi oluşmuştur. Avni Lifij, Feyhaman Duran, Sami Yetik, Ruhi Arel, Ali Sami Boyar, Nazmi Ziya, İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Namık İsmail gibi isimler, burada Jean- Paul Laurens, Cormon gibi hocaların atölyelerinde eğitim görmüşlerdir.
Bu sıralarda Paris’te izlenimci akımı geride bırakan büyük sanatçıların çalışmaları tartışılmaktaydı. Picasso, Matisse, Modigliani gibi sanatçılar yeni bir çığırı açmaktaydılar. Kübizm ve fovizm rüzgarları esmekteydi. Müzelerde görülen en yenilikçi sanat ise izlenimcilikti. Kendi ülkelerindeki akademik üsluptan sonra, izlenimci resim onlara çok modern ve yenilikçi gelmekteydi. Ancak, yağlıboya resim hocaları Valeri, akademik anlayışın dışına çıkılmasından hoşlanmayan bir şahsiyetti.
Bu dönemin akademik anlayışını; koyu gölgeler ve renklerin kullanımı, fırça vuruşlarının belli olmadığı pürüzsüz bir yüzey ve doğal gerçeğe benzerlik olarak yorumlayabiliriz. Oysa izlenimcilik; güneşin altındaki doğanın anlık izlenimleri, ışık ve canlı renkler, savruk fırça darbeleri ve lekeler olarak belirmektedir. Akademik resimde, boya paletin üzerinde karıştırılarak tuvale aktarılır; oysa izlenimcilikte, doğrudan tuval yüzeyi üzerinde renkli fırça vuruşları yan yana getirilerek etki yaratılır.
Paris misafirliği Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla sona ermiş, yurda dönen sanatçılar, 1914 yılına atfen 14 Kuşağı adı almışlardır. Yeni bir resim anlayışını, emprestyonizmi temsil eden bu sanatçılar, Çallı Kuşağı olarak da anılır. Bunun nedeni, liderlik vasıflarının Çallı’da daha baskın olmasındandır. Üslup olarak ise Nazmi Ziya daha fazla öne çıkar. Bu kuşağın en büyük etkisi ise, Akademi kadrolarında yer alarak, önceki hocaların statükocu akademik anlayışlarını değiştirmeleridir.
14 Kuşağı, portre, natürmort ve peysaj olarak verdiği eserlerin yanı sıra, figüratif yaklaşım içine nü çalışmalarını da sokmalarıyla ayrıca önemlidirler. Türk resim sanatında ilk nü çalışmaları bu grubun tuvallerinde görülmüştür.
Türk resim sanatı tarihinin önemli bir noktası da, kız öğrancilerin eğitim imkanına kavuşmasıdır. 1914 yılında kurulan Sanayi-i Nefise, sadece kız öğrencilerin devam ettiği bir sanat okuluydu. İlk müdiresi olan Mihri Müşfik Hanım, girişkenliği ile bu kurumun ortaya çıkmasında en büyük etken olmuştur. Mihri Müşfik, Güzin Duran, Nazlı Ecevit ilk Türk kadın ressamları arasında yer alırlar.
Böylece, 1914 yılında kızlar için bir güzel sanatlar okulu kurulmuştur. İnas Sanayi-i Nefise adıyla kurulan bu okulun müdireliğine atanan Mihri Müşfik hanımın girişkenliği, bu okulun kurulma ve gelişme aşamalarında önemli rol oynayan bir etken olmuştur. Okulun sonraki müdürü Ömer Adil'in, Kızlar Atölyesi adlı resmi günümüze gelen önemli bir belgedir. Mihri Müşfik, Güzin Duran, Nazlı Ecevit ilk Türk kadın ressamları arasında yer alırlar. Üslup ve anlayış olarak, erkek meslektaşlarından hiç de geri kalmamışlardır. Bu, sonraki dönemler için de geçerli olan bir durumdur. İnas'ta yetişen Fahr El Nissa Zeid, Türk resminin en önemli isimleri arasında yer alacak bir kişiliktir. Cumhuriyet'in ilk kuşak sanatçıları arasında tanıyacağımız Mihri Müşfik Hanım’ın yeğeni olan Hale Asaf ise, kısa ömrüne büyük bir ressam kişiliği sığdırmıştır. Bu okul 1926 yılında kapatılarak, öğrencileri Akademi’de erkek öğrencilerle birlikte eğitimlerini sürdürmüşlerdir.
Cumhuriyet döneminin göze çarpan simalarından biri de Namık İsmail’dir. Onun manzaraları, ışık ve renge dayalı kalın fırça darbeleri ve leke değerleriyle ortaya çıkan sağlam bir plastik dilin en dikkat çekici örnekleridir. Harman ve Ankara Kalesi gibi tanınmış resimlerinin dışında, İstanbul, Paris, Venedik görünümleri, deniz ve kır manzaraları, mimari yapılar onun vazgeçilmez konuları olmuştur. Namık İsmail'in sanatı, doruk ifadesini bu manzaralarda bulmuştur. Ancak, Osman Hamdi’nin yöneticilik mirasına sahip çıkarak Güzel Sanatlar Akademisi’nin müdürlüğünü üstlenmiş ve döneminden sonrasını etkileyen bir vizyonla, devletin sanat politikasının oluşturulmasına kadar katkılar sağlamış bir isimdir.
alıntı