Güzel Tablo

Sultan Ahmet Camii’ndeki Harem-i Şerif Tablosu ve Ressamının İlginç Hikayesi

Gönderen Konu: Sultan Ahmet Camii’ndeki Harem-i Şerif Tablosu ve Ressamının İlginç Hikayesi  (Okunma sayısı 1324 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kardelen

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 4343
  • Puan 25
  • Cinsiyet: Bayan


Yazı: Fatih TIĞLI Osmanlı'nın son dönem hattatlarından Mimarzâde Mehmet Ali Bey, Fatih Camii'ndeki yağlı boya tablosunun cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün himayesinde bakımının üstlenmesi ile hatırlandı ve gündeme geldi.  Sultanahmet Camii'nde de bir yağlı boya tablosu...
alıntı

Çevrimdışı kardelen

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 4343
  • Puan 25
  • Cinsiyet: Bayan
Yazı: Fatih TIĞLI

Osmanlı’nın son dönem hattatlarından Mimarzâde Mehmet Ali Bey, Fatih Camii’ndeki yağlı boya tablosunun cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün himayesinde bakımının üstlenmesi ile hatırlandı ve gündeme geldi.  Sultanahmet Camii’nde de bir yağlı boya tablosu olan hattat ve ressam Mimarzade’nin eserlerinden hareketle az bilinen hikayesine bir katkı sunmak istedik.

Geçtiğimiz aylarda gazetelerde Cumhurbaşkanlığı tarafından Çankaya Köşkü’nün koleksiyonlarında bulunan sanat eserlerinin restorasyonu ile ilgili haberler yayınlandı. Habere konu olan eserlerden biri de koleksiyon dışından; Fatih Camii’nden getirilmiş bir yağlı boya tablo idi. Mimarzade Mehmed Ali imzasını taşıyan bu tablo, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 27 Temmuz 2012 tarihindeki Fatih Camii ziyaretinde dikkatini çekmiş ve himayelerine alınmıştır.


Yurtdışından davet edilen konunun uzmanları ve köşk görevlileri tarafından yapılan çalışmalar hakkında çeşitli basın organlarından davet edilen gazetecilere bilgiler verildi. Bu bilgilendirme gezisi sonrasında yapılan çalışmalara konu olan eserler hakkında yazılar yazıldı. Bu yazılardan biri de Beşir Ayvazoğlu tarafından kaleme alındı.1 Ayvazoğlu, yazısının ilk bölümünde yapılan genel çalışmalardan bahsetmiş ve ikinci bölümde ise adı geçen tablonun ressamı Mimarzade hakkında başta İbnülemin Mahmud Kemal’in “Son Hattatlar” ve M. Zekâi Konrapa’nın “Bolu Tarihi” olmak üzere çeşitli kaynaklardan faydalanarak bilgiler vermiştir.

Mimarzade Mehmed Ali Bey ismine ilk defa, İbnülemin ile ilgili bir çalışma hazırlıkları esnasında rastlamıştım. 29 Mayıs 2010 Cumartesi günü Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde düzenlenen Zevalde Kemâl İbnülemin Mahmut Kemal İnal Sempozyumu’nda sunduğum tebliğde kullandığım görsel malzemelerden biri de İbnülemin’in idaresinde bulunduğu Evkâf-ı İslamiye Müzesi [Türk ve İslam Eserleri Müzesi]’nin bahçesinde [Süleymaniye Külliyesi İmareti’nin olduğu eski binasında] çekilmiş bir grup fotoğrafıydı.2

Fotoğrafın arkasında İbnülemin’in Arap harfleri el yazısıyla “Evkaf-ı İslâmiyye Müzesi’nin bağçesinde kâtiblerinden Kemaleddin Bey tarafından alınan resimdir 5 Temmuz 1336/5 Temmuz 1926” yazılıdır. Bu nota ilave olarak resimde yer alan şahıslar da kurşun kalemle ayrı ayrı belirtilmiştir. Buna göre resimde yer alanlar şunlardır (sağdan sola):

Ahmed Tevhîd [Ulusoy] Bey, müze müdürü ve Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin damadı Mehmed Ali Bey, İhtifalci Mehmed Ziya Bey, İbnülemin Mahmud Kemal [İnal], Damad Mehmed Şerif [Çavdaroğlu] Paşa.

Daha sonra gazetelerde haberlere konu olan tablo vesilesiyle bu isim tekrar karşıma çıktı. Okuduğum kitaplardan karşılaştıkça bir kenara aldığım notlarımı bir yazıya dökme isteği uyandı ve Beşir Ayvazoğlu’nun yazısını da okuyunca bu arzum bir zeyl yazısı haline geldi. Bu sebeple Beşir Bey’in verdiği bilgileri burada tekrarlamama gereği duyuyorum. Verdiğim bilgiler Mimarzade’nin hayatına ait ilave ve bazı noktaları tashih eden bilgiler olacaktır.

Mimarzade Mehmed Ali Bey

İbnülemin’in belirttiğine göre Bolu’daki tahsilini tamamladıktan sonra İstanbul’a gelen Mimarzade, burada Çarşambalı Ahmed Hamdi Efendi’nin derslerine katılmış ve icazet almıştır. Bu icazet bazı araştırmacılar tarafından hat icazeti olarak değerlendirilse de İslamî ilimler tahsilinden dolayıdır. Huzur derslerinde muhatap ve mukarrir olarak katılan Beyazıt dersiamlarından ve Canik [Samsun] mebusluğu görevinde de bulunan Ahmet Hamdi Efendi’nin hayatı hakkında kendisinden Akaid dersleri almış olan Ebulûla Mardin’in Huzur Dersleri isimli eserinde ayrıntılı bilgi verilmiştir.3




Çevrimdışı kardelen

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 4343
  • Puan 25
  • Cinsiyet: Bayan
Hat Dersleri ve Hocası

Mehmed Ali Bey’in hat hocası dönemin meşhur hattatlarından Hulusi Efendi [Yazgan]’dir. Mustafa Sabri Efendi ile Mısır/Kahire’de bulunan ve sohbetlerine katılan Ali Ulvi Kurucu hatıralarında bu bilgiyi şu şekilde aktarır:4

Mustafa Sabri Efendi’nin ziyaretine ilk gittiğim gün, oturdukları odaya girer girmez, merhum damadı hattat Mehmed Ali Bey’in yazmış olduğu ta’lik yazı gözüme çarpmıştı. Beş altı sene, kaldığım müddetçe, o levhaya hayran idim. Ta’lik yazısı ile Yesarî üslûbu… Mehmed Ali Bey, Yesarî tarzının son mümessili olan, hattat Hulusi Bey’den icazet almıştı. Ta’lik yazan bir hattat idi. “Elâ bi-zikrillâhi tatmainnü’l-kulûb”

Yine konu ile ilgili olarak hatıratın ilerleyen sayfalarında;5 Mustafa Sabri Efendi’nin misafir kabul ettiği salonda, talik yazıyla bir levha asılı dururdu. Bu levhayı Efendi’nin damadı merhum Muhammed Ali Bey yazmıştı. Açık mavi bir zemin üzerine, altınla yazılmış [zerendud] güzel bir yazıydı. diyerek aynı yazıdan bahsetmektedir.

Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarı olan Mehmed Ali Bey bir grupla birlikte Sinop’a sürgün edilir. Bu sürgün edilenlerin arasında Kemal ismindeki kardeşi dolayısıyla yanlışlıkla sürgüne dahil edilen hattat Hulusi Efendi de yer almaktadır.6 Bu olay göz önüne alındığında hoca-talebe ilişkisinin Sinop’ta başladığı veya daha önce başlamış olan derslerin orada da devam ettiği düşünülebilir.

Vefatı

Kayınpederi Mustafa Sabri Efendi ile Mısır’a giden Mehmed Ali Beyin vefat tarihi olarak İbnülemin 16 Kanun-ı sani [Ocak] 19387  derken Ali Ulvi Kurucu 1939 senesini zikreder ve vefat olayını şu şekilde açıklar:8

1939 yılında olacak. Mısrul Cedîde dediğimiz Heliopolis derler, Mısır’ın kuzeyinde, Yeni Mısır denen yerde oturuyorlarmış. Muhammed Ali Bey, bir gün gazete almış, bakıyormuş. Metro tramvayı beklenmedik bir şekilde geri gelerek, zavallıyı altına alıp şehit etmiş.


Eserleri

Mimarzade, kalemde kâtiplik, Beyanü’l-hak mecmuasında yöneticilik ve yazarlık, ressamlık, hattatlık, müzehhiblik, çeşitli okullarda öğretmenlik ve idarecilik olmak üzere bir çok değişik mesleği icra etmiştir.

II. Meşrutiyet’in sağladığı imkânlardan faydalanarak Mustafa Sabri Efendi’nin önderliğinde Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye kurulmuş ve bu cemiyetin yayın organı olarak da Beyânü’l-hak Mecmuası yayınlanmaya başlanmıştı. 1908-1912 yılları arasında 182 sayı yayınlanan bu mecmuanın 26.-43. sayıları arasında mesul müdürlüğü Mimarzade Mehmed Ali Bey tarafından yürütülmüştür. Dergideki bu idari görevinden başka yazar kadrosunun içinde de Mimarzade’yi görmekteyiz.

Yine aynı dönemin İslamî fikirler doğrultusunda yayın yapmakta olan Kıbrıslı Derviş Vahdeti’nin Volkan Gazetesi’nde de bir yazısını görmekteyiz. Volkan Gazetesi’nin 24. sayısının “Açıkça İttihad-ı İslam” başlıklı başyazısında o sırada İstanbul’da neşredilmekte olan Rum gazetesi Proodos’un bir haberi Tanin Gazetesi’ndeki iktibası söz konusu edilerek eleştirilmiştir.9  Bu başyazı dolayısıyla Volkan’ı tebrik ve başyazısını tasdik için Mimarzade, “Nasib veya Nigâh-ı İntibâh” yazısını kaleme almıştır.10

Mimarzade Mehmed Ali Bey hattatlığının yanı sıra bir müzehhiptir. Mısır’daki günlerinde Kahire’de açılan Tahsînü’l-hutûti’l-Arabiye’de hat ve tezhip hocalığı görevinde bulunmuştur. Eserlerinden günümüze ulaşanlardan biri de yaptığı tezhiplediği hilye-i şerifedir. Dönemin meşhur hattatlarından olan Mehmed Aziz Rufai’nin muhakkak, sülüs, nestalik ve nesih yazıları kullanarak yazdığı h. 1324 (m. 1906) tarihli eseri h.1327 (m. 1909) tarihinde Mimarzade Mehmed Ali Bey tarafından zerenderzer tarzında altın rumi motifleriyle tezhiplenmiştir. Hilyenin sol alt kısmında imzası görülebilir.11

Bolu Yıldırım Beyazıt Camii’ndeki Yazıları

Zekâi Konrapa’nın verdiği bilgilere göre Bolu’daki Yıldırım Beyazıt Camii’nde yazıları bulunmaktaydı. Bahse konu olan bu yazıların bir kısmı bugün olmasa da II. Abdülhamit zamanında çekilen fotoğraflara baktığımızda bunları görmekteyiz.12 Miharabın üstündeki üçgen alınlığın üstünde yer alan Fetih suresinin 29. ayetindeki “terahüm rükke‘ân sücceden”13  ibaresi, yine mihrabın iki yanlarındaki Maşaallâh ve Bârekallâh yazıları, kubbe etrafında yer alan lafz-ı Celal, lafz-ı Muhammed, Hulefa-ı Raşidîn (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali)’in isimleri, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimizin isimleri ile müezzin mahfilinin üzerindeki kemerde Kûfî hatla yazılı olan “Elhamdülillâhi alâ ni‘amillâh” ibaresi Mimarzade’nin kaleminden çıkmıştır. Yazılarda Mimarzade, Bolulu Mimarzade, Ali imzalarını kullanmıştır.



Fatih Camii’ndeki Tablonun Macerası

Öncelikle tablonun maceralı yolculuğunun nasıl Fatih Camii’nde noktalandığından bahsedelim. Yıllardır Fatih Camii’nin müezzin mahfelinde gördüğüm tablo hakkında herhangi bir bilgim yoktu. Ta ki hocam Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç’ın bir gün derste bu tablonun Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin konağının yağmalanması sırasında alındığını babası muhterem M. Emin Saraç Hoca’dan nakledinceye kadar. M. Emin Saraç Hoca ile İnkişaf Dergisi’nde yapılan bir mülakatta tablonun yolculuğu şu şekilde anlatılıyor:14

İnkişaf: Hocam şu müezzin mahfilindeki resmin hikâyesini anlatır mısınız? M. Emin Saraç: Efendim o resmi Mimârizâde (Mihmânizade?)15 Muhammed Ali Bey, kayınpederi Mustafa Sabrî Efendi’ye ithâfen yapmıştır. İnkişaf: Yani bu resim evvelden Mustafa Sabrî Efendi’nin evinde miydi? M. Emin Saraç: Evet. Ben bu mes’eleyi Mısır’da duymuştum. Fakat seneler sonra torunu Kübrâ Hanım, Ali Ak Beyin annesiyle beraber buraya geldi. Merak etmiş, “Fâtih’deki resim acaba duruyor mu?” diye. Ben de onları aldım getirdim. Müezzin mahfiline çıkarak resmi gösterdim. Resmin altındaki o karartılmış kısımda dâmâdının Mustafa Sabrî Efendiye ithafı var! Resmin buraya geliş hikâyesi ise şöyle. Efendim 50’lerden evvel bu civarda eski, büyük konaklar vardı. İşte bu resmin bulunduğu ev de, yani Sabrî Efendinin evi, böyle bir ev idi. Yüksek tavanlı, büyük duvarları olan evler… zâten böyle bir resim de ancak öyle bir evde asılabilir. Sabrî Efendî hicret etmek mecbûriyetinde kalınca, tıpkı memleketi terk eden Osmanlı Sultanlarının hânelerini talan edip, içindeki pek çok târihî ve antik değeri hâiz kıymetli eşyaları yağmaladıkları gibi bu konağı da yağmalamışlar, târ u mâr etmişlerdir. O yağmada bu resmi kapan şahıs da, o ithâf ibâresini karalayarak, seneler sonra bunu Malta’da satışa çıkarmış. Resme bir Hanımefendi müşteri çıkmış ve o zamanın parasıyla tam bir altına satın alıvermiş. Tam o esnâda bir beyefendi o hanımın yanına yaklaşmış ve “Hanımefendi siz bu resmi aldınız götürüyorsunuz ama bu resim Şeyhu’l-İslâm Mustafa Sabrî Efendinin evinden çalınmış, talan edilmiş eşyalardandır. Gelin bunu evinize götürmeyin; Fâtih Câmii’nin bir köşesine asın da o da sizin hayrınız oluversin.” demiş. Hanım da insaflı bir kimseymiş, “Ya öyle mi!” demiş. Hemen bir hamal bulunuyor ve işte getirilip bu yerine asılıyor. Bu resim o tarihten beri buradadır. Câminin boyaları yenilenirken yerinden indirmek îcâb etmiş. İndirirken de arkasını yırtmışlardı. Çok canım sıkılmıştı. Hem Mustafa Sabrî Efendiyi tanıyor olmak hem de hemşehrim olması hasebiyle asabiyet hislerim kabardı, kızdım.

Sağolsun, Osman Topbaş Beyden ricâ etdik, işin ehlini buldu da tâmir ettirdi. Bu resim çok ma’nâlıdır. Bir tarafta, görüyorsunuz, Sultân makâmını temsil eden birtakım şeyler var; öbür tarafta Kâbe-i Muazzama ve Ravza-i Mutahhara ve oraya giden tren yolu (Hicaz demiryolu) resmedilmiş. Bu bir târih tablosudur. Bizim sultanların gözleri, o iki makâm-ı âlîye bakar. Oraya gidecek yolları tanzîm ederler.

Mimarzade’nin diğer tablolarına gelince Bolu İdadisinden talebesi olan M. Zekâi Konrapa eserinde “Merhumun taklit edilmez tabloları İstanbul’un büyük ve selatîn camilerini de canlandırmaktadır.” diyerek İstanbul’un diğer camilerinde de Mimarzade’nin tablolarının varlığından bahsediyor.16  Bunlardan günümüze ulaşan bir örnek Sultan Ahmet Camii’nin kıble duvarında, mihrabın sol yanında Kabe’nin ve civarının resmedildiği bir yağlı boya tablodur.17 Tablonun ortasında Kabe ile günümüzde mevcut olmayan mihrap, kütüphane binası diğer yapılar yer almaktadır. Kabe’nin siyah örtüsünün ortasında da Âl-i İmrân suresinin 96. ve 97. ayetleri yazılıdır:

“Muhakkak ki, mübarek ve âlemlere hidayet vesilesi olan (beyt), elbetteki insanlar için Bekke’de (Mekke’de) yapılmış olan ilk Beyt’tir.Orada (Beytullah’da) açık beyyineler, Hz.İbrâhîm’in makamı vardır. Ve kim oraya girerse emin (emniyette) olur.”


Çevrimdışı kardelen

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 4343
  • Puan 25
  • Cinsiyet: Bayan


Sol arka planda ise Osmanlılar tarafından Kabe’nin korunması için yaptırılan ve geçtiğimiz yıllarda yıktırılarak otel yapılan Ecyad Kalesi gözükmektedir. Bugün bu manzaradan eser kalmayan Kabe ve çevresinin eski günlerini göstermesi bakımında bu tablo ayrıca bir tarihi belge niteliğindedir. Tablonun üzerinde yer alan bir camlı çerçeve onu daha korunaklı bir halde muhafaza etmiştir. Bu çerçevenin üzerinde sırasıyla sağdan sola doğru :

Âl-i İmrân suresinin 37. 39.  ve 96.-97. ayetlerinden bölümler yazılıdır.18

Tablonun sol alt köşesinde ressamı tarafından talik hatla Meşihât-i Ulyâ Mektûbî Kalemi Hulefâsından Mimarzâde [h.] 1321 [m. 1903] yazılıdır ve imzası yer almaktadır. Fatih Camii’ndeki tabloda da aynı tarzda bir tarih yazısı mevcuttur.

Mimarzade’nin günümüze ulaşan tabloları çeşitli müzayede firmalarının kataloglarında yer almaktadır. Bunlardan birincisi Ada’da Gezinti isimli 61×37 cm, h. 1332 (m.1913), tual üzerine yağlıboya Arap harfleriyle Mehmed Mimarzade imzalı tablodur.19

Diğer tablo da yine müzayede kataloglarından tespit edilmiştir. Katalogda Ayasofya Camii denmesine rağmen bakıldığında hemen Süleymaniye Camii olduğu anlaşılan tablo verilen bilgilere göre 90×117 cm ölçülerindedir. Tual üzerine yağlı boya yapılan resim de diğeri gibi Arap harfleriyle imzalıdır. H. 1322 [ m. 1904] tarihini taşımaktadır.20

Mimarzade Mehmed Ali Bey’in mevcut eserlerinden başka hat levhalarının, tezhip örneklerinin ve tablolarının gün yüzüne çıkarılmasını, var olan örneklerinin de korunarak gelecek nesillere aktarılmasını ve hayatına dair bildiğimiz sınırlı bilgilerin toplanarak monografi tarzında bir çalışmanın yapılmasını temenni ediyoruz.

Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Beyefendi’nin ve refikaları Hayrünnisa Gül Hanımefendi’nin bu çalışma ile kültür hayatımıza yaptığı eşsiz katkıların diğer devlet kurumları ve özel kurumlar tarafından da sürdürülmesini dileriz. Yapılan bu güzel çalışmalar merhumun ruhunun şad edecektir.

Mimarzade’nin hayatı ve eserleri konusunda emeği geçen tüm şahıslara şükranlarımızı sunarken biz de umarız az da olsa bir katkı sağlayabilmişizdir.

Mimarzade Mehmed Ali Bey’in Beyânü’l-Hak’taki Yazıları

Urvetü’l-vuskâ I, Beyânü’l-hak, c. 1, s. 8, 28 Şevval 1326-10 Teşrinisani 1324, sy. 164-166. / Urvetü’l-vuskâ II, Beyânü’l-hak, c. 1, s. 9, 6 Zilkade 1326-17 Teşrinisani 1324, sy. 188-189. / Urvetü’l-vuskâ III, Beyânü’l-hak, c. 1, s. 12, 28 Zilkade 1326-8 Kanunıevvel 1324, sy. 253-256. / Urvetü’l-vuskâ IV, Beyânü’l-hak, c. 1, s. 14, 11 Zilhicce 1326-22 Kanunıevvel 1324, sy. 310-312. / Urvetü’l-vuskâ V, Beyânü’l-hak, c. 1, s. 16, 25 Zilhicce 1326-5 Kanunısanisani 1324, sy. 346-347. / Urvetü’l-vuskâ VI, Beyânü’l-hak, c. 1, s. 20, 23 Muharrem 1327-2 Şubat 1324, sy. 452-453. / Umdetü’l-îkân, Beyânü’l-hak, c. 1, s. 21, 30 Muharrem 1327-9 Şubat 1324, sy. 480-481. / Saadet-i Mü’temine, Beyânü’l-hak, c. 1, s. 22, 8 Safer 1327-16 Şubat 1324, sy. 500-502. / Tayin-i Meslek, Beyânü’l-hak, c. 2, s. 31, 9 Cemaziyelahir 1327-15 Haziran 1325, sy. 727-729. / Akide-i Meşveret, Beyânü’l-hak, c. 2, s. 33, 23 Cemaziyelahir 1327-29 Haziran 1325, sy. 777-779. / İlm, Cehalet, Beyânü’l-hak, c. 2, s. 33, 23 Cemaziyelahir 1327-29 Haziran 1325, sy. 783-784. / Kabir, Beyânü’l-hak, c. 2, s. 37, 23 Recep 1327-27 Temmuz 1325, sy. 857-858. / Bülbüle, Beyânü’l-hak, c. 2, s. 38, 30 Recep 1327-3 Ağustos 1325, sy. 871-872. / Akıl İçin, Beyânü’l-hak, c.3, s. 90, 24 Zilhicce 1328-13 Kanunıevvel 1326, sy. 1696-1699.

1) Beşir Ayvazoğlu, “Çankaya Köşkü Resim Koleksiyonundaki Tablolar Restore Ediliyor/Unutulmuş Bir Ressam Gün Işığına Çıkarıldı”, Türk Edebiyatı, sy. 480, Ekim 2013, s. 68-72. 2) Fatih Tığlı, Fotoğraflarıyla İbnülemin ve Çevresi (basılmamış tebliğ), Zevalde Kemâl İbnülemin Mahmut Kemal İnal Sempozyumu, İstanbul Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı, 29 Mayıs 2010 Cumartesi, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, İstanbul. 3) Ebulûla Mardin, Huzur Dersleri, (haz.: İsmet Sungurbey), c. 3, İstanbul 1958, s. 825-827. 4) Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar, (haz.: M. Ertuğrul Düzdağ), c. 2, Kaynak Yayınları, İstanbul 2007, s. 48-49. 5) a. e., s. 78-79. 6) M. Uğur Derman, “Hattat Hulûsi Efendi”, Ömrümün Bereketi I,  Kubbealtı, İstanbul 2011, s. 207-208. 7) İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar, Maarif Vekaleti, İstanbul 1955, s. 577; Son Hattatlar’ın II. baskısında sehven 1949 yazılmıştır, oysaki İbnülemin’in veliahd Prenses Mehmed Ali Tevfik tarafından müze kurması için daveti üzerine Mısır’a gidiş tarihi 29 Aralık 1939, dönüş tarihi 19 Şubat 1940’dır. Bu ziyaretinde dostu olan Mustafa Sabri Efendi ile de görüşmüştür.  İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Hattatlar, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1970, s. 582.  8) Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar, s. 90.  9) M. Ertuğrul Düzdağ,  İkinci Meşrutiyetin İlk Ayları ve 31 Mart Olayı İçin Bir Yakın Tarih Belgesi Volkan Gazetesi, İz Yayıncılık, İstanbul 1992, s. 106-107. 10) a. e., s. 312-133.  11)  Muhittin Serin, Hattat Aziz Efendi, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1999, s. 49.  12)  İ. Aydın Yüksel, Bolu Yıldırım Beyazid Külliyesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1993, s. 21-27. 13) Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2006, s. 514. 14) Muhammed Reşad ve diğerleri, Emin Saraç Hoca ile Geçmişe Dair, İnkişaf Dergisi, sy. 4, Ekim-Kasım 2005, s. 106-111. (Mülakatın künyesini gönderen Mahmut Sami Güçlü’ye teşekkür ederim.) 15) Mülakatı yapanlar tarafından parantez içinde ? işareti konularak yazılan ibare Mimarzade olacak. (F.T.) 16) M. Zekâi Konrapa, Bolu Tarihi, Bolu Vilayet Matbaası, Bolu 1964, s. 583. 17) Yağlı boya tablonun fotoğrafının çekimi için yardımlarını esirgemeyen Sultanahmet Camii Koruma ve İhya Derneğine teşekkür ederim. 18) Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2006, s. 53-54, 61. 19) Alif Art, 19 Aralık 2010 Osmanlı&Karma Sanat Eserleri, Özel Koleksiyonlar Müzayedesi Katalogu, s. 269. http://www.alifart.com/pPages/pAlifart.aspx?pmID=15&lang=TR&section=8 (26.11.2013 tarihinde 11:46’da yapılan erişim). 20) Alif Art, 13 Aralık 2009 Osmanlı&Karma Sanat Eserleri, Modern/Çağdaş Sanat Eserleri Müzayedesi Katalogu, s. 256. http://www.alifart.com/pPages/pAlifart.aspx?pmID=15&lang=TR&section=4&aucID=453&sanID=3421&katID=0 (26.11.2013 tarihinde 11:48’da yapılan erişim).
alıntı

 

Her hakkı saklıdır - Forumda yazılan mesajlarla ilgili sorumluluk yazarlarına aittir.
Güzel Tablo

İnternetteki en güzel tablo ve resimleri bulabileceğiniz kaynak - güzel yağlı boya tablo