Güzel Tablo

Osmanlı Devleti’nde Şehirliler,Köylüler,Göçebeler

Gönderen Konu: Osmanlı Devleti’nde Şehirliler,Köylüler,Göçebeler  (Okunma sayısı 1339 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kardelen

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 4343
  • Puan 25
  • Cinsiyet: Bayan


Osmanlı halkının bir kısmı şehirlerde; çoğu ise köylerde yaşar. Bir kısmı ise konar-göçer bir hayat sürdürür. Bunların statüsü aynı değildir.
Şehirliler, ya askerî sınıftandır, yani memurdur; yahud esnaftır. Şehir, kendine has kâidelerle idare olunan iskân merkezleridir. Mülkî âmiri, büyüklüğüne göre beylerbeyi, sancakbeyi veya kâdıdır. Bunların yardımcısı mesâbesinde belediye ve inzibat işleriyle uğraşan vazifeliler de vardır. Şehirler, ilk zamanlar emniyet için bir hisarla çevrilirdi. Sonra nüfus arttıkça, kalenin dibine de evler yapıldı. Banliyöler meydan geldi.
Yahudi’nin köylüsü yoktur
Emniyet ve iâşenin istikrarlı biçimde temini için, şehirlerin nüfusu sâbit tutulur. Her isteyenin elini kolunu sallayarak şehre gelip yerleşmesi istenmez. Köylü, ekip biçmeyi taahhüd ettiği toprağı yıl kolay kolay terkedemez. XVI. asır sonlarından itibaren, Celâlî Isyanları ve İran Harbleri sebebiyle köylüler yakın şehirlere yerleşti. Böylece şehirlerde işsiz, fakir ve ümitsiz bir kitle teşekkül etti. Emniyet ve iâşe düzeni bozuldu.
Köylerdeki halk, ziraatle meşguldür. Tımarlı sipâhiden devlete ait araziyi kiralayarak çiftçilik yapar. Merkezden Cuma kıldırmak üzere beratla imam-hatip tayin edilmiş köylerde hükûmet temsilcisi bu imam-hatibdir. Mahallelerde de böyledir. Zira halkın en kültürlüsü odur. Resmî emirler halka tebliğ olunmak üzere köy imamlarına gelir. Mahkemede şâhidlik yapanların vasıfları da imamlardan sorulur. Sultan II. Mahmud, köy ve mahallelerde muhtarlık teşkilâtı kurdu. İmamlar, ihtiyar heyetinin içinde yer aldı.
Osmanlı Ermenileri sanatkâr olduğu için, yeni kurulan her şehre, ihtiyaç nisbetinde Ermeni gelip yerleşir. Rumlar da ticaretle uğraşır. Ermeni ve Rumların yaşadığı köyler de vardır. Ama Yahudiler hep şehirlidir.
Göçebe milletiz vesselâm
Osmanlı halkının bir kısmı öteden beri göçebe bir hayat yaşardı. Koyun beslemek; hayatını buna göre tanzim etmek; kısacası kolayca göçmek Eski bir Türk geleneğidir. Arap ve Kürtlerde de bu hayat yaygındır. Arap göçebelerine a’rabî dendiği gibi; Türk göçebelerine de yürümek fiilinden yürük adı verilmiştir. Köylülere Türk, yarı göçebe hayat yaşayanlara Türkmen denir.
Göçebeler; kışın sıcak yerlerde yaşar; yazın ise serin ve otu bol beldelere göçer. Muayyen köyleri ve evleri bulunmaz; çadırlarda yaşar. Umumiyetle koyun besler; deve ve atlarla konup göçer. Kıl çadır (kara çadır), aleyçik (kamış ve sazdan küçük çadır) veya topak evlerde yaşar. Topak ev, çamdan iskelet üzerine kubbe şeklinde kurulan, üzerine keçe örtülen bir çadır tipidir. Detaylı ve haşmetlidir; ama kurup sökmesi pratiktir. Kışın soğuğa, yazın sıcağa geçit vermez.
Suriye, Irak, hatta Filistin’de çok sayıda göçebe Türk yaşar. Bunlar baharın kara çadırlarını, aleyçiklerini, topak evlerini söker; deve veya atalar yükler; önlerinde koyunları, keçileri, yanlarında köpekleri, kuzeye doğru yolculuğa başlar. Yüzlerce kilometreyi yaya aşarak Orta Anadolu’nun serin otlaklarına gelir. Yazı burada geçirir. Güzün tekrar geri dönüşe geçilir. Bu hâdise her sene tekrarlanır. Türklerin göçebe karakteri, bugün bile kendisini göstermektedir.
Vergisiz hayat
Osmanlı Devleti, yeni fethedilen topraklara göçebe Türkmenleri yerleştirmeyi tercih etmiştir. Hükümetler, göçebeliğe sıcak bakmaz. Binlerce insanın göçü, hâliyle göç yolunda yaşayanlara zarar verir; asayişi bozar. Göçebeler vergi vermez, askerlik yapmaz. Medenî hayattan mahrumdur. Üstelik bilgisizlik sebebiyle dinî yaşantı zayıftır.
Göçebeler, XV. asırdan itibaren bir nizama bağlandı. Kendilerine vergi ve bazı mükellefiyetler kondu. Hükûmet, bunlardan okur-yazar birisini kethüdâ (kahyâ) olarak tayin eder; resmî işlerde bunu muhatap alırdı. Hükümet, XVI. asır sonlarından itibaren muntazam asker ve vergi alabilmek; ziraati geliştirmek; boşalan köyleri şenlendirmek; göç yolları üzerinde verdikleri zararın önüne geçebilmek maksadıyla göçebeleri Anadolu’da boş köylere yerleştirmeye teşebbüs etti. Bilhassa Lale Devri’nde Anadolu’da yaygın bir iskân faaliyetine rastlanır. Alışageldikleri hayattan vazgeçmek istemeyen göçebeler, buna sertçe direndi. Ama ellerinden bir şey gelmedi. XVIII. asır sonlarından itibaren büyük ölçüde muvaffakiyetle neticelendi. Bilhassa Orta Anadolu, bu göçebelerle iskân edildi. Bunlar da kışın köy ve kasabalarda oturup; yazın yakın yaylalara çıkmak suretiyle göçebe hayatını sürdürdü.
Prof. Dr. Ekrem Buğra EKİNCİ


 

Her hakkı saklıdır - Forumda yazılan mesajlarla ilgili sorumluluk yazarlarına aittir.
Güzel Tablo

İnternetteki en güzel tablo ve resimleri bulabileceğiniz kaynak - güzel yağlı boya tablo