Cumhuriyet Döneminde Sanatta Batılılaşma
Batılılaşmanın Cumhuriyet döneminde devam edeceği ve etkilerinin de olacağı şüphesizdir. Cumhuriyetten sonraki yılların gelişmesine de değinecek olursak 1930’lu yıllar gerçek bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde akademiden yetişen veya Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde resim eğitimi gören genç sanatçıların tek tutkusu artık resim yapmak değil ulusal bir kimlik yaratma çabasını da gütmekti.11 1930’lu yıllarda, Kurtuluş Savaşı’yla bağımsızlığını kazanan bir ülkede, yeni bir devlet kurma ve sürdürülen kalkınma savaşı ile birlikte, Cumhuriyet’in devlet ve ulus yaklaşımı, resim sanatımızı da etkilemiştir.
Turgut Zaim ulusal yöresel resmin kurucusu olarak değerlendirilir. 1940’lı yıllarda sanatçılarımız; biçimci inşacı anlayışa yönelmiş, yöresel Türk resim konularını ve Anadolu peyzajını ortaya çıkarmıştır.12 1937-1944 yılları arasıda yurt gezileri yapılmış, Anadolu sanatçılarda derin izler bırakmış, üsluplarını belirlemiştir. Devletin böyle bir desteğe girişmesi, Cumhuriyetin ilanından itibaren bir kentleşme süreci yaşayan Türkiye’nin 19. yüzyıl sonunda sanayileşme çabasının batı tarafından engellenmeye çalışılmasının da etkisiyle tarım kesimine ağır basan ilişkileri geliştirmek zorunda olmasından kaynaklanıyordu. Böylece devlet sanatçılar yoluyla halkla ilişki kurabilecekti.13
Köklü bir geleneği olmayan her sanatın, kendine örnek aldığı modelleri taklit etmekle başlayan ilk tedirgin adımlardan sonra bir kimlik arayışına girmesi doğaldır. Resim sanatının Türkiye’deki macerası da bu süreçten geçmek zorundaydı. Kısacası 1940’lardan sonra, Türk sanatçılar gözünü kendi çevresine, toprağına, tarihine, insanına, geleneğine çevirmiştir. Bugün artık batıdaki güncel sanat gelişmelerine olduğu gibi öykünme yerine, kendi anlatım ve iletişim gücünü geliştirme çabasındadır. Ülkemizin toplumsal yapısının değişmesi, sanayileşme, kültürel değişimler ve batı dünyasına daha gerçekçi gözlerle yaklaşma düşünceleri, genç kuşak sanatçılarının kişisellik eğilimlerini hızlandırmıştır.
Bir dönüm noktası olan 1940’lı yıllar Türk resminde görülen toplumcu gerçekçi anlayıştaki ressamlar açısından önemlidir. 28 Mart 1940’da açtıkları Liman Sergisi ile birlikte “Yeniler Grubu”nu kurmuşlardır. Bu grup, D Grubu’nun aşırı Batı yanlısı biçimlerine ve ekollerine karşı çıkmıştır. Toplumsal yaşamı ve bu yaşamın sorunlarını irdeleyen, halkın sorunlarını sevinçlerini, sıkıntılarını ve hüzünlerini yansıtan bir anlayışı savunmuşlardır.
Bireysel Anlayışlar ve Bağımsız Sanatçı Kimliği
1950 sonrasında Türk resmine önemli etkileri olduğu söylenebilecek grupların varlığından pek söz edilmez. Resim sanatı 1940’lardan başlayarak ve 1950’lerden sonra iyice belirginleşen özgün kişilik geliştirme konusunda oldukça güçlenmiştir. 1950’li yıllar Türkiye’ye soyut resmin girdiği yılardır. Sanatçılar okul, grup kavramlarının dışına çıkmaya başlamıştır. Bu yaklaşım, yani özgür bağımsız sanatçı kimliği, Türk resim sanatının çağdaşlaşmasının gözlendiği Türkiye’de, sanatçılar da “evrensel” değerlerde kendini kabul ettirme gereğini duymaya başlamıştır.14 Sınırsız batı tutkusunun Türk resmini ardı arkası kesilmeyen kopyalarla kısırlığa itişi, karşı tepkiyi 1950’lerde getirmiştir.
Osmanlılar arasında genel sanat kalitesinde 17. yüzyıldan başlayarak bir düşme yaşanmasının sonucunda, özellikle resimde hep Batıya bağlı bir çözüm üretmeye çalışılmıştır. Türk Plastik sanatları Batı tekniğini alırken kaybettiği duyuşu ve özü yakalayarak sentez oluşturabilmesinin önemi bugün kalmamış olabilir ama anlamı vardır. Sentez oluşturmak yerel motifleri Batı resim tekniği ile birlikte kullanmak gibi anlamsızlık içine düşmüş bulunduğundan, yetkin ve duyarlı plastik sanatçıların ancak gerçekleştirebileceği önem ve özelliğe sahiptir. 1950 sonrası bazı eğilimlerde olumlu adımlar atılmış olması sevindiricidir. Ait olduğu toplumun değerlerini de yansıtan özgün bir sentez oluşturmayı başaran sanatçılarımız arasında; Devrim Erbil, Erol Akyavaş, Süleyman Saim Tekcan, Ergin İnan, Bilal Erdoğan, Dinçer Erimez gibi sanatçılarımız başta gelmektedir.
Geleneksel ve Çağdaş Sanat Çekişmesine Dair
Çağdaş resmin minyatüre yaklaştığı noktaların bulunması minyatüre benzer resim yapmak olarak anlaşılmamalıdır. Kendi kendisi için var olan resmin sebepleri anlaşılmalıdır. Minyatürü boyamadan önce çizen nakkaşın tasaları, resmin kendi var oluş sebebini yine resimde arayan Batılı sanatçı ile aynı tasaları taşıyordu. Nitekim kaligrafi sanatımız ile doğunun minyatür sanatının Batı’da ilgi görmesinin nedeni resmin kendi sebeplerine dayanmaktadır. Toplumumuzda işlevsel bir anlayışla taraftar bulan geleneksel sanatlarımız ilgi alanını plastik değerlere döndürmelidir. Plastiğin kendi sebeplerinin ifade aracı olarak ele alınacağı günlere olan özlemimiz devam etmektedir. Tüm çağdaş sanatı dışlayarak sanatımızı bugün yaşamayan geleneksel sanatımızdan ibaret gören anlayış ile onu dışlayan anlayış arasındaki tutuculuk sanatın doğasına aykırıdır. İlerleme ve gelişme yalnız kendisi için var olan sanatın değerlerinde aranmalıdır.
Günümüzde resim bazen bütün içinde sadece bir ara başlığa indirgenmekte ve bu gibi keskin düşünce akımlarının da etkisiyle, artık resim alıcısız, sanatçı ise vazifesiz kalmaktadır. Oysa uygar dünyada ekol oluşturan ve diğer toplumları etkileyen toplumlar, bunu sanat yoluyla gerçekleştirmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşma çabalarının ve rüzgarlarının yaşandığı yıllardan bu yana, Türk toplumunun da, Batı toplumların da ve genel olarak çağımızın da estetik anlayışı değişmiştir. Bu kaçınılmaz olgular nedeniyle Osmanlı resim sanatındaki Batılılaşma’nın günümüze etkisi, o gün için gelişme kabul edilse de bu gün değişen anlayışlar nedeniyle sıradanlaşma sayılabilecek bir Batı anlayışının yaşanmasından sonra kendi değerlerimize yabancılaşmaya sebep olmuştur. Bugün çağdaş sanatçılarımız bu duyarlıkla eserlerini üretmektedir.
Küreselleşme ve Türkiye’de Sanat
Dünyadaki küresel gelişmelerin ülkemizde kaçınılmaz sonuçları olmuştur. Bunların 1980 sonrası girişimlerle topluma nüfuz etmeye başlayarak bu günlere ulaşan olumsuz etkileri olduğu bilinen bir ekonomik gerçektir. Bunun sonucu olarak girişim ve rekabetin normal olduğu hatta var olmanın tek yolu olduğu düşünülebilir. Bu durumun olumlu etkileri düşünülse de sanatın küreselleşmeden olumsuz yönde nasibini alıyor olması da farkında olunması gereken bir öneme sahiptir. Küreselleşme bir noktayı güç merkezi olarak koyan ve kendi dışındakileri etkisi altına alan ve almaya çalışan bir bakış açısının ürünüdür. Bu bakış açısı sanatçılar arasında etkilenme gibi değerlendirilebilir olmasına rağmen, birbirine çok yakın biçimler üretilip, ortaya konulmaya başlanmış olması sanatsal yaratıcılık açısından düşündürücüdür.
Son yıllarda Türkiye’de sermayenin desteğini alarak küratörlerin direktifleriyle şekillenen bir sanat anlayışı, organizasyonu ve dolayısıyla da borsasının hakim olmaya başladığı bilinmektedir. Bu durum getiri sahipleri için çok cazip olmasına rağmen var olan sanatın yaratıcı doğasına müdahale etmektedir. Böylece de toplumun önemli yapıtaşı ve mayası olan sanatın içinin boşalmasına yardımcı olmaktadır. Tam da bu nedenle günümüzde ticari olmayan sanata olan ihtiyaç her zamankinden daha fazladır.
Sanat bütün bu sorunları kendine sıçrama tahtası yapabilecek mi, yoksa indirgendiği pazar ekonomisinde meta değerini arttırmaya çalışarak kendini eylemeye mi çalışacak? Bizler meta olan, seçkinlik göstergesi veya yatırım aracı olarak var olan bir sanatın değil; yaşayan sanatın özlemindeyiz. İnsanların dil ve ifade biçimi olarak sanatı kullanabildiği bir toplumda yaşamak, herhalde bu günkünden daha iyi olurdu ve insanımızın niteliğine anlamlı katkılar yapardı. Çünkü sanat yalnız meta değeri olarak var olamayacağı gibi, boş zamanları değerlendiren süsleme bir uğraş da değildir. Doğa ve insan ilişkilerini, yaşamın zenginliğini gösteren ve kişisel bütünlük ile özgüveni kazandıran vazgeçilmez bir unsurdur. Sanat bir anlatım tarzıdır, malzemesiyle mesaj taşır. Başlıca sanat eserlerinin hepsi bize insan ve sanatın kendisi hakkında evrensel olan bir şeyler anlatmaya çabalar.
*Sanat eğitimi Uzmanı Emekli Öğr. Gör.
DİPNOTLAR 1) Hasan Bülent Kahraman, Bir Sürekli Cehennem, İstanbul, 1989, 77. 2) Oğur Arsal, Modern Osmanlı Toplumunun Sosyolojisi, çeviren, Tuncay Birkan, İstanbul, 1999, 64 3) Nüzhet İslimyeli, Asker Ressamlar,Ankara, 1965,159 4) Adnan Turani, Batı Anlayışına Dönük Türk Resim Sanatı, Ankara, 1984, 6, 5)Sezer Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı, İstanbul, 1986, 87, 6) Nüzhet İslimyeli, Asker Ressamlar,Ankara, 1965,158 7) Nüzhet İslimyeli, Türk Plastik Sanatçılar Ansiklopedisi, Ankara, 1967, 261
Oğur Arsal, Modern Osmanlı Toplumunun Sosyolojisi, İstanbul,1999, 76, 9) Osman Öndeş, İstanbul Aşığı Ressam Kont Amadeo Preziosi, İstanbul,1999,123. 10) Osman Öndeş, a,g,e, 136 11) Anonim, Türk Resminde Kimlik Arayışı Thema Larousse, VI, İstanbul, 1983,352. 12) Kaya Özsezgin, Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, III, İstanbul, 1981, 24-85 13) Ahmet Kamil Gören, Cumhuriyeti 75. Yılında Türk Resim Sanatı Antik-Dekor 49, 152 14) Metin Uçar, Geleneksel El Sanatlarının 1960 Sonrası Türk Resmine Etkileri, yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van, 2003, 33. KAYNAKÇA 1) Akssüğür, İpek; Türk Resmi ve Eleştirisi, 1900-1950, yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul, 1983 2) Arsal, Oğur; Modern Osmanlı Toplumunun Sosyolojisi, çeviren, Tuncay Birkan, İstanbul, 1999, 3) Anonim,Resminde Kimlik Arayışı Thema Larousse, VI, İstanbul, 1983 4) Cezar, Mustafa; Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, İstanbul,1971 5) Ergüven, Mehmet; Yoruma Doğru, İstanbul, 1992, 6) Gören, Ahmet Kamil; Cumhuriyeti 75. Yılında Türk Resim Sanatı Antik-Dekor 49 7) İslimyeli, Nüzhet; Türk Plastik Sanatçılar Ansiklopedisi, Ankara, 1967
İslimyeli, Nüzhet;Asker Ressamlar, Ankara, 1965 9) Kahraman, Hasan Bülent; Bir Sürekli Cehennem, İstanbul, 1989 10) Öndeş, Osman; İstanbul Aşığı Ressam Kont Amadeo Preziosi, İstanbul, 1999, 11) Özsezgin, Kaya; Anonim, Türk Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, III, İstanbul, 1981 12) Uçar, Metin; Geleneksel El Sanatlarının 1960 Sonrası Türk ResmineEtkileri, yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van, 2003, 33. 13) Tansuğ, Sezer; Çağdaş Türk Sanatı, İstanbul, 1986 14) Turani, Adnan; Batı Anlayışına Dönük Türk Resim Sanatı, Ankara, 1984
alıntı