Güzel Tablo

İSTANBUL’DA İZ BIRAKAN SANATÇILAR

Gönderen Konu: İSTANBUL’DA İZ BIRAKAN SANATÇILAR  (Okunma sayısı 1595 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kardelen

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 4343
  • Puan 25
  • Cinsiyet: Bayan
İSTANBUL’DA İZ BIRAKAN SANATÇILAR
« : 27 Nisan 2014, 13:50:12 »
 İstanbul’da iz bırakan sanatçılar grubunu, Doğu’nun kapısı olarak bilinen İstanbul’a defalarca  uğrayan  yada burada uzun yıllar yaşayan,  isimleri anıldığı zaman İstanbul  ile  özleşdirilen , oryantalist sanatçı denildiği zaman akla ilk gelen  ressamlardır. Bu liste oldukça uzun olmasına karşın, sergide eserleri olan, on sanatçı ile sınırlandırıyoruz.

Ermeni bir ailenin çocuğu olarak 1817 yılında Kırım’ın Teodosia (Feodosia) kentinde doğan Konstantinoviç İvan Aivazovski (1817-1900) 1835 yılında, Çarın isteği üzerine, saraya deniz konulu tablolar yapması için Fransız deniz ressamı Philippe Tanneur’ün yardımcılığına atanması ile birbiri ardına dört Rus Çarına hizmet verdi ve Petersburg soylularıyla yakın dostluklar kurdu.  1844 yılında Petrograd Güzel Sanatlar Akademisine üye ve 1847’de profesör seçilen Aivazovsky, 1845 yılı sonunda, tanınmış bilim adamı ve Rus Coğrafya Derneğinin kurucusu amiral F. Lutke kumandasındaki gemiyle Ege kıyılarını dolaştı, Sakız, Patmos, Samos, Girit ve Rodos adalarına, Truva ve İstanbul’a ilk defa uğradı. 1857 yılında kardeşi başpiskopos Gabriel Aivazovsky ile birlikte onüç gün kalacağı İstanbul’a ikinci ziyaretinden bir yıl sonra yeniden İstanbul’a gelen ressam Sultan Abdülmecid’e bir tablosunu hediye etti ve eseri beğenen  Padişah kendisini dördüncü rütbeden  Nişân-ı Âli ile ödüllendirdi.  1874 yılında,  İstanbul’da iki ay kalan sanatçı, bu defa konuğu olduğu Dolmabahçe Sarayı mimarı Sarkis Balyan aracılığıyla Sultan Abdülaziz’e takdim edildi ve Sultan’dan aldığı otuzdan fazla resim siparişinin ancak altı tanesini İstanbul’da bitirebildi. Sultan Abdülaziz tarafından ikinci rütbeden Osmânî nişanıyla ödüllendirilen Aivazovsky, kalan resimleri 1875’te Teodosia’ya döndükten sonra tamamladı.  1890 yılında, İstanbul’a son gelişinde, II. Abdülhamid’in huzuruna kabul edilerek, kendisine hediye ettiği iki tabloyu beğenen padişah tarafından Mecidî  Nişanı ile onurlandırıldı ve padişahın bugün Berlin’de özel bir koleksiyonda yer alan portresini yaptı. 1900 yılında doğduğu kent Teodosia’da beyin kanaması sonucu  evindeki atölyesinde,  şövalesinin başında öldü.

1820 yılında ailesiyle birlikte Odessa’ya yerleşen Carlo Bossoli (1815-1884), bir antikacı ve kitapçının yanında çırak olarak çalışmaya başladı, burada gravür ve resim sanatına yöneldi. 1839 yılından itibaren İstanbul’a gelerek şehrin değişik açılardan görüntülerini betimledi. Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde karakalem ve suluboya eskizler yapan sanatçının özellikle pastel çalışmaları renk, ışık ve perspektif açısından olağanüstü güzelliktedir.  Daha sonra Torino’ya yerleşen Bossoli, dönemin diğer İtalyan ressamı Alberto Pasini ile birlikte İtalyan oryantalist resminin öncüleri arasında anılmaktadır. Sergide “Gündüz Boğaz” ve “Akşam Boğaz” isimli bir çift pastelin yanısıra daha önce Dolmabahçe Sarayı’nda “Osmanlı Topraklarında İtalyan Oryantalistler” sergisinde yer alan, ve ünlü ressam Aivazowsky’nin konularını andıran “Karadeniz”de Fırtına” adlı yağlıboya tablo  yer almakta.

Ocak 2006 yılında Yapı Kredi  Kazım Taşkent Galerisinde kişisel sergisi açılan İtalya kökenli, Maltalı bir aileden gelen Kont  Beşinci Amadeo Preziosi (1816-1882) babasıyla yaşadığı sorunlardan dolayı Malta’dan ayrılarak, o yıllarda Maltalı ressamların İstanbul’daki başarılarının etkisiyle, Kasım 1842’de İstanbul’a geldi. Kırk yıl ayrılamayacağı İstanbul’a ayak bastığında ilk siparişini İngiliz Sefiri Robert Curson’dan aldı.  Burada kaldığı yıllarda, değişik mekanlarda, değişik meslek gruplarının yaşamlarını suluboya tekniği ile resimledi ve bu çalışmalarından albümler oluşturdu. Bu albümlerden birkaçı, Londra-Victoria ve Albert Müzesi Koleksiyonu’nda bulunmaktadır. 1858’de İstanbul’un günlük yaşamını konu alan, “Lemercier: Recollections of Eastern Life” adlı kitapta yirmi dokuz gravürü vardır. sanatçının atölyesi Beyoğlu Hamalbaşı no. 14’te idi; burasını özel bir dershane olarakta  kullanıyordu. Sanatçının “Eyüp Sultan Ziyareti”, “Göksu’da Kadınlar”, “Cami Önü”, “Haliç’ten Panorama”, “Kızkulesi” isimli suluboyalar olmak üzere, toplam sekiz eseri sergilenmektedir.

“Saray Kapısı” isimli bir suluboya çalışması sergilenen, İtalyan Oryantalistleri arasında en başarılı olanlardan Alberto Pasini(1826-1899) 1851 yılında gittiği Paris’de hocası olan Oryantalist ressam  Théodore Chassériau sayesinde Doğuyu tanır. Chassériau Kırım Savaşı döneminde özel bir misyonla İran Şahını ziyaret edecek olan  diplomat Nicolas-Prosper Bourée’ye özel ressamı olarak kendisinin yerine Pasini’yi  götürmesini önerince sanatçıya doğunun kapıları açılır.  1855 yılında İran’a giden Pasini, 1856’da ülkesine dönerken İstanbul’a da uğrar. 1866’da İstanbul’a Fransız elçisi olarak  tayin edilen Bourée’nin ısrarıyla 1867’de yine İstanbul’a gelen Pasini burada elli bir adet yağlı boya resim ve sayısız desen gerçekleştirmiştir. Saraydan aldığı askeri konulu resim siparişlerinin dışında sanatçı İstanbul’da kendi beğenileri doğrultusunda Oryantalist tablolar yapmayı sürdürmüştür. Pasini  kentin dar sokaklardaki satıcıları, zenaatkarları,öküzlerin çektiği arabaları, pazar yerlerini  resimlemiştir.  Renklerin ve gölge ışık karşıtlıklarının ustaca verildiği bu resimlerde mimari, özellikle de anıtsal camiler önemli bir rol oynar.  Bu yapılar gerçekçi bir biçimde betimlemiş, çevrelerine ve önlerine renkli ve hareketli figür toplulukları yerleştirilerek tablolara canlılık kazandırılmıştır.

 Marsilya’da Emile Loubon, Paris’te ise Troyon’dan ders alan Germain-Fabius Brest (1823-1900)  1851-1896 yılları arasında Paris’te birçok salonda eserlerini sergiledi. 1855 yılından itibaren, Loubon’nun teşviğiyle ilk Filistin’e daha sonra Anadolu ve dört yıl yaşadığı İstanbul’a gelen Brest’in İstanbul ve Anadolu konulu tabloları en çok aranılan eserler arasına girdi. 1868’de “Salon des Artistes Français”ye katıldı. Kahveler, sokak manzaraları, limanlar ve sahil kıyısı gibi günlük yaşamı anlatan konuları işleyen ressamın genelde yağlıboya, az sayıda suluboya ve desen çalışmaları vardır. Çok sayıda resmettiği Türk kahvelerinde keyif yaparak oturup dinlenen figürler bulunduğundan, Avrupa’lılar buna “keyf (kief) ortamı” diyordu. Trabzon ve Amasya konulu ilede tanınan Brest’in Fransa’da Bayonne, Besancon-Beziers, Cognac, Nantes ve Saintes müzelerinde eserleri bulunmaktadır. Sergide ”Şafak Vakti”, “Alacakaranlıkta”, “Haliç Kıyısında Sandallar”, “Sokak Kenarında Çardak”, “Boğaz’da Sandallar” gibi birbirinden renkli çalışmalar yer alıyor.

Venedik ve İstanbul ressamı Felix Ziem (1821-1911) 1856’dagelişinden kısa bir süre sonra İstanbul için “ Bu şehirde aradığım sıcaklığı buldum, göz okşayan pitoresk ve değişik renklerde, biçimlerde uyumluluğu keşfettim…” diyordu. İstanbul’dan sonra “Le Danube” vapuru ile  İzmir,

Rodos , İskenderun Beyrut’a gitti; Beyrut’tan karayolu ile Şam’a, daha sonra Mısır’a geçti. Ziem gezdiği yerleri ve insanları ayrıntılı bir şekilde resmetmek yerine, renk ve izlenim arayışı içindeydi. Tablolarındaki insan figürleri , biçim ve devinimden yoksundu; ancak bunları renklendirdiğinde değişik ve tamamlayıcı bir görüntü oluşturuyordu. Ziem’e göre, resmin göze ve ruha seslenişi ancak, kendi idealizminin realizm ile birleşmesinden doğmaktaydı. Paris’te ve bugün adını taşıyan Musée Ziem’in bulunduğu Martigues’de iki atölyesi  bulunansanatçının sergide günümüzde Küçüksu Çeşmesi olarak bilinen “Mihrişah Sultan Çeşmesi” ve “Boğazdan Görüntü” adlı  gök mavisi renklerin egemen olduğu tipik iki çalışması yer almaktadır.

Leonardo De Mango’nun (1843-1930) resme olan yeteneği çocuk yaşlarında ortaya çıktı.  Sanatçı, yirmi yaşına kadar kendi kendine resim çalışmış, ailesinin maddi olanakları elvermediği için de 1862 yılında burslu olarak Napoli Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitmiştir. Öğrenimini tamamladıktan sonra, geziler yaparak sanat bilgi ve görgüsünü geliştirmek isteyen De Mango, dönemin modası uyarınca, özellikle Doğu ülkelerini tanımayı amaçlamıştır. Suriye, Mısır ve Trablus’a gitmiş, bir süre Beyrut’da yaşamış, kısa bir süre İtalya’ya döndükten sonra 1883 yılında İstanbul’a gelmiş ve buraya yerleşmiştir.  Onun bu kararında Edmondo De Amicis’in yeni yayınlanan kitabı “Costantinopoli” ile yeni kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin resim hocası aradığı haberi etkili olmuş olabilir. Nitekim, Osman Hamdi Bey’in kurduğu ve müdür olduğu  okulda Salvatore Valeri (1856- ?) ve Pietro Bello (1830-1909) gibi İtalyan ressamlarla beraber hocalık yaptı.  De Mango, kentin Fener, Eyüp, Adalar, Büyükdere, Göksu gibi semtlerinden görünümler yapmış ve bunları daha çok Beyoğlu’nda yaşayan Avrupalılara satmıştır. Sergide  tanınan çalışmalarından “Büyükdere’de bir Sokak”, “Fenerbahçe”, Eyüp’te Sokak”, ”Bayram” ve “Kızkule’si Önünde Balıkçılar” isimli eserlere yer verilmektedir . Pera’da  Minare Sokak’taki atölyesini  1912’de Galata Saray Pasajı 11 numaraya taşıyan sanatçı daha sonra İstiklal caddesinde İzzet Bey  Apartmanı’nda ve Tepebaşı’nda Casa d’Italia’da yaşamıştır.  İstanbul’daki Società Operaia Italiana’nın üyesiydi ve tablolarını derneğin salonlarında sergiledi. Sanatçı  1911 yılında Trablus Savaşı sırasında kısa bir süre Türkiye’den ayrılmış, İstanbul’a  1912’de dönmüş ve 1930′da ölümüne kadar burada yaşamıştır.

Polonya’daki  ihtilalden kaçıp Fransaya yerleşen babanın Britanyalı bir eşle evliliğinden Nantes’ta 1850 yılında doğan  Polonyalı Josef Warnia-Zarzecki  (1850- ? )önce Varşova Güzel Sanatlar Akademisinde Gerson’dan, daha sonra Münih Güzel Sanatlar Akademisinde ise Anschütz, Barth ve Seitz adlı hocalardan resim eğitimi aldı. Resim eğitimini tamamladıktan sonra yaklaşık on yıl boyunca

Bavaria’da çalıştı. 1883 yılında Osman Hamdi Bey tarafından kurulan Sanay-i  Nefise Mektebine 1883-1915 yılları arasında resim bölümü hocası olarak atandı. Warnia-Zarzecki günlük yaşam ve portre konulu oryantalist çalışmaları ile 1901 ve 1903 yıllarında 1.ci, 2.ci ve 3.cü İstanbul Sergi’lerine katıldı. Sergide yer alan “Boğaz’da Çingeneler” adlı yapıtta birçok çalışmasında olduğu gibi, figürler arasında kendisini de dahil ediyor.

Bugüne kadar hakkında çok yazılan, hakkında kişisel sergileri düzenlenen ve Sultan II. Abdülhamid’in dört nişanla ödüllendirdiği İtalyan sanatçı, Osmanlı Saray ressamı Fausto Zonaro (1854-1929)’nun sergide 2008 yılında İstanbul’da betimlediği otoportresi dahil olmak üzere yirmibeş  eseri  yer alıyor, bunların arasında altı  başyapıtından biri olan “Bayram” tablosu Türkiye’de  ilk defa sergileniyor.   Ramazan Bayramında Tatavla’da (Kurtuluş’ta) kurulan panayırda  sanatçı daha önce “Tulumbacılar” tablosunu yaparken dostluk kurduğu tulumbacı takımı “Bayram” tablosunu hazırlayabilmesi  için Zonaro’ya poz veriyor. Sanatçı anılarında “ Davul geliyor, ardından şu ünlü zurnayı çok iyi çalan Ermeni. Oyun başlıyor ve benim yiğitler (tulumbacılar) birer birer kol kola bağlanarak diziliyor, davulun tokmağının vurmasını bekliyorlar. Ve işte yavaş, iyice çoşana kadar devinimi, hızı artan, küçük küçük adımlar, küçük küçük eğilmeler başlıyor… Resim sehpama bir buçuk metrelik güzel, beyaz bir tuval yerleştirdim.  Biraç kez gidip gelip baktım ve hızla kompozisyonuma başladım” diyor. Sanatçı diğer önemi çalışmalarında olduğu gibi, kendisini  fonda, tuvalin sağ köşesine yerleştiriyor.   “Bayram” tablosunun yanında  “Eyüp’te Çeşme Önünde Kadınlar”, “Falcı”, eski Gülhane Tıp Fakültesi Profesörü Deycke Paşa’ya ait “Salacak’tan Kızkulesi” tabloları izleyiciye ilk defa sunuluyor.  Ayrıca  2002-2009 yılları arasında İstanbul’da muhtelif sergilere giren  “Arzuhalciler”, “Küçük Su Çeşmesi, “ Boğaz Sırtlarında” ve “Dolmabahçe Kıyısında” adlı eserler de bulunuyor. Sergilenmekte olan  “Yelpaze” formundaki suluboya çalışma ise İstanbul’da İngiliz Büyükelçisi Sir Philip Currie ve eşi Lady Mary Montgomerie Currie’nin 1896’da verdikleri yemeğe katılan diplomatik konukların imzalarını taşıyor ve siyasetle sanatın yan yana geldiği, ilginç bir örnek oluşturuyor.

Doğumu Fausto Zonaro ile aynı yıl olan, 1854 İstanbul doğumlu Sarkis Diranian (1854-1908)  Meguerditch Givanian ile birlikte İstanbul’da 1875 yılında yerleşik Fransız sanatçı Emile Guillemet’nin 1874 yılında İstanbul’da açtığı  özel  resim ve desen akademisinin ilk talebeleri arasında yer aldı .

Daha sonra Paris’e yerleşip Gérome atölyesinde resim eğitimine devam etti . Daha sonra sürekli katıldığı  Salons de la Société des Artistes Français’de 1892 ve 1900 yıllarında “mention honorable”  madalyası ile onurlandırıldı.  Oryantalist eserleri nadir olan Ermeni Türk kökenli Fransız sanatçının çalışmaları Jean-Léon Gérome’un konuları ile çağrışım yapmakta ve ilk defa sergilenmektedir.

EGE’DE ÇALIŞAN SANATÇILAR

Ege bölgesi,  İstanbul’dan sonra oryantalist sanatçıların en fazla ilgi gösterdiği bölge oldu. İzmir’in liman olarak Ege denizinde merkezi konumu,  bölgenin zengin tarihi dokusu,  yumuşak iklimi ve Avrupa ülkelerine olan yakınlığı sanatçıları buraya çeken başlıca sebeplerdi.

Sergide  1855 İzmir doğumlu, Sırp asıllı,  Ovido Curtovich’in (1855-?)  İzmir konulu üç çalışması bulunuyor. Nostaljik bir akşam gecesinde “Bahribaba’dan İzmir Körfezi” ,  1910 tarihli köyde su taşıyan kız ve 1896 tarihli küplü levanten genç kız figürünü ile sanatçı doğduğu kente bağlılığını gösteriyor.  1879-1883 yıllarında Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu ve 1892’de Londra Royal Academy’de tabloları  sergilendi. Sanatçı hakkında fazla  bilgi olmamasına karşın uzun süre İzmir’de ile Fransa arasında yaşadığı düşünülüyor.

Ege bölgesinde gelen, oryantalist dönemin önemli isimlerinden Alexandre Gabriel Decamps (1803-1860)’nu temsilen sergide, büyüklerin nehir boyu dinlendiği, ön planda ise çocukların oyun oynadığı “Ege’den Peyzaj” isimli  bir suluboya çalışması yer alıyor.

Dönemin gezgin ressamlarından Carl Haag (1820-1915)’in suluboya çalışmaları olağanüstü kalitedeydi. Alman doğumlu sanatçı Nuremberg ve Münih sanat akademilerinde başlangiçta mimari çizim dersleri aldıktan sonra , 1847’de İngiltere’ye yerleşti. Suriye, Kudüs ve Misir’da çok sayıda suluboya gerçekleştiren Haag, sergide yer alan, İzmir’de de betimlediği 1858 tarihli “Zeybek”

konulu 2 portre suluboyası, İzmir’e 1858 yılında ilk doğu seyahatını gerçekleştirdiği sırada Suriye ve Mısır yolunda vapuru İzmir’e uğradığı sanılmaktadır. Bu iki eser dışında sanatçının Türkiye konulu başka çalışması hakkında bilgi bulunmamaktadır.

Sergilenen Ege konulu diğer iki eserin  birincisi Fausto Zonaro’nun firçasından; vapur ile İstanbul’a yaklaştığında betimlediği “Ege Sahili”, diğeri ise  imzası okunamayan  19. Yüzyıl Rus ekolünün usta bir elden çıkma, ince bir çalışma.

10 yıldır sürdürülen ve 1800-1940 zaman dilimini kapsayan 19. yüzyıl oryantalist ressam biyografi kitabı çalışmam, sürekli yeni isimlerin ortaya çıkması ile henüz tamamlanamadı. Misak-i Milli sınırlarımıza geldiği saptanan ressam sayısı 1500’e aştı,  ve giderek artacağa benziyor. Liste,  sanat pazarında ve müzayedelerde ortaya çıkan bilinmeyen eserlerin eklenmesi ile besleniyor ve önemli bir referans kaynağı durumuna geldi.

Yapılan incelemede  Ege bölgesine 77 sanatçının uğradığını görüyoruz. Bu sanatçıların  %43’ünü Fransızlar, %21’ini İngilizler, %12’sini  Alman ve Avusturyalılar  %24’ünü  ise diğerleri (İtalyan, Yunan, Hollanda, Belçika, İsviçre, Çek, Yugoslav ve ABD) oluşturuyor.  Ressamların yüzde yetmişe yakınının İzmir’e gemi ile geldiği, diğerlerinin İstanbul üzerinden Anadolu gezi programlarında, Ege bölgesinde de konakladıkları anlaşılıyor. Ege bölgesini temsilen az sayıda eser sergilenmesine karşın, bölgeye gelen  Ziem,  Frére, Roerbye gibi sanatçıların İstanbul ve diğer konulu eserleri de yer almakta.

***

Elliye yakın oryantalist sanatçının eserinin yer aldığı, yaklaşık yüz elli yıllık bir zaman dilimini kapsayan sergide, kısa biyografileri sunulan sanatçıların yanı sıra, İstanbul sergilerine katılan Jean-Baptiste-Etienne Forcade’ın (19. Yy sonu) “Boğaz Sahili”, Alman ressam Carl Wuttke’nin (1849-1927) İstanbul’u resmeden nadir yağlıboyası “Eminönü’nden Galata”, Valéry Hayette’in (19.yy sonu) “Saraylı Müzisyenler”, Paul Dominique Philippoteaux’nun (1845-?) “Yıldız Sarayı’nda Ferhan ve Seyis”, Rudolf Ernst’in (1854-1932)  başyapıtlarından sayılabilecek “Dairesinde Kadın”, 1890-1901 yıllarında İstanbul’da yaşayan eski bir papaz olan François Prieur-Bardin’in(19. yy sonu) “İstanbul Sırtlarında”, İtalyan mimar Alessandro Valeri’nin (1887-1919) sergiye mimari bir açılım getiren “Boğaz’da Villa”,  Osman Hamdi Bey ve Şeker Ahmet Paşa’nın  hocalarından Gustave Boulanger’nin (1824-1888) “Terasta Keyf”,  ünlü oryantalist Stefano Ussi’nin (1822-1901) 1874 yılında İtalya’nın Mısır Büyükelçisi Ekselans De Martino’ya armağan ettiği “Surre Alayı”, Macar sanatçı Gyula Tornai’ın (1861-1928) “Genç Arap Kadın” betimlemesi,  Peter Heinrich Lambert von Hess’in (1792-1871) Nişantaşı’nı konu eden “Bayıldım Köşkü ve Cirit Oyunu” , şair ressam olarak bilinen İngilizci peyzajcı Edward Lear’in (1812-1888) has üslubunu yansıtan çalışma “Saltanat Kayığı Geçerken”, Alman sanatçı Ferdinand Max Bredt’in (1860-1921) “Eğilen Odalık”, Kuzey Afrika temalı tabloları ile tanınan Gustave A. Guillaumet (1840-1887) ile Adolphe Yvon’un (1817-1893) 1872 tarihli “Meddah” isimli hayalı İstanbul’un yaşamından görünümler ve son olarak 1907 yılında İstanbul’a kısa bir yolculuk yapan Pointillisme’in öncülerinden Paul Signac’ın (1863-1935) “Süleymaniye” adlı tabloları, etkinliğe renk katan eserler arasında yerini buluyor.

Arkas Sanat Merkezi’nin öncülüğünde gerçekleşen ve ilk defa bu temada bir etkinliğin yer aldığı bu müstesna kentte, ileride Ege konulu çok daha fazla eserin yer alacağı nice sergiler düzenlemesi dileğiyle…
ALINTI

 

Her hakkı saklıdır - Forumda yazılan mesajlarla ilgili sorumluluk yazarlarına aittir.
Güzel Tablo

İnternetteki en güzel tablo ve resimleri bulabileceğiniz kaynak - güzel yağlı boya tablo