Osman Hamdi Bey – Manzara
Osman Hamdi Bey konusunda en kapsamlı araştırmayı yapmış olan Mustafa Cezar’ın da vurguladığı gibi, Türk Resim Sanatı’na figürü, kompozisyonun öğesi olarak sokan ilk sanatçıdır. Açık havada çalışmaktan çok, akademik anlayışlı bir atölye ressamıdır. Bu nedenle, manzara resimleri figür resimlerine göre daha azdır.
Osman Hamdi’nin Doğu ve Batı kültürlerini çok iyi bildiğini, eserlerini meydana getirirken, sadece Batılı’nın ilgisini çekme kaygısında olmadığı, ülkesinin uygarlık değerlerini ve yaşamını ortaya koymayı birincil amaç edindiğini görürüz. Burada ilginç bir detayı söylemeden geçemeyeceğiz. Osman Hamdi Bey’in, hemen hemen tüm resimlerine insan–hayvan birlikteliğini yansıttığını görürüz. Özellikle de güvercinler, köpekler, eşekler. Bu resminde de sağ tarafta bir çocuğu taşıyan eşek görüyoruz.
4. İbrahim Çallı (1882 – 1960)
İbrahim Çallı – Emirgan
İbrahim Çallı 4 yıl kaldığı Paris’ten, klasik-izlenimci (empresyonist) anlayışla yurda dönmüş, sonra ölümüne değin kendi içinde kimi yumuşatmalara ve rahatlamalara karşın bu anlayışı sürdürmüş ve yaşamı süresince ne kübizm, ne bir soyutlama denemelerine hiç eğilim duymamıştır. Çallı, resimlerinde yerel bir atmosferin tadını kazandırırken, izlenimci sınırları aşan bir duyarlılığı yansıtmıştır. Eserlerinde açık ve net ışık kullanır, nesneleri belirsizleştirmez ve bölmez izleyicide resmin açık havada yapıldığı izlenimi bırakan ışığı kullanmayı tercih ederdi. Çallı doğadaki değişimi ışık ve renklerle vurgulamıştır. Öğrencilerinden Cemal Tollu şöyle der: “Çallı’yı diğerlerinden ayıran ve onun büyüklüğü bence, ne getirdiği yeniliklerde ne talebelerine öğrettiği teknik ve estetik bilgilerdendir. O, talebelerine sonsuz bir sanat aşkı aşılamak kudreti göstermek suretiyle kuvvetli bir neslin yetişmesine imkan vermiştir.”
5. Nazmi Ziya (1881 – 1937)
Nazmi Ziya – Eski Göksu
Eğer 1914 kuşağı izlenimciliğin Türkiye’deki ilk temsilcileri olarak anılıyorsa, bu kuşağın başlıca temsilcisinin Çallı değil, Nazmi Ziya olduğunu kabul etmek gerekir. Erhan Kemal Nazmi Ziya adlı kitabında, o grup içinde peyzajda empresyonist olarak sadece Nazmi Ziya’yı tanıyabileceğini, diğerleri için ise kırma empresyonist, memlekete uyan empresyonist, belki neo-empresyonist denebileceğini söylemiştir. Nazmi Ziya’nın asıl gücünü İstanbul resimlerinde görmekteyiz. Göksu resimleri, Boğazın mavi suları, Langa bostanları, Karacaahmet Mezarlığı’ndan servi kümeleri, Çamlıca’dan ağaçlar, mahalle kahveleri ile Nazmi Ziya tam bir İstanbul portrecisidir. Bu resimlerin çoğunda Paul Signac etkilerine rastlanır. Renkler palet üzerinde değil, tuval üzerinde yan yana gelen küçük noktacıklar halinde saf renklerle izleyicinin gözünde karıştırılır. Bu teknik onu Çallı ve daha pek çok ressamda görülmeyen, üzerinde durup düşünülerek ilerleyen bir çalışma tarzına götürmüştür. Sıcak ve soğuk renklerin sistemli kullanımı sanatçının hemen hemen bütün eserlerinde görülür.
Ali Avni Çelebi (1904 – 1993)
Ali Avni Çelebi – Peyzaj
Türk resim sanatında çağdaş bir çığır açan müstakillerin kurucu üyelerinden Ali Avni Çelebi, öğreniminin ilk iki yılını Hikmet Onat Atölyesi’nde desen çalışmalarıyla sürdürmüş ve son iki yılda Çallı Atölyesi’nde yağlı boya tekniğini öğrenerek tamamlamıştır. Çelebi Türk resim sanatına yeni boyutlar katan anlayışının belirlenmesinde dışavurumcu anlayıştan ve kübizmin uzantısı olan uygulamalardan, usu, düşün gücü, dünya görüşü ve yeteneği paralelinde yararlanmış, özgün bir yoruma ulaşmıştır.
Ali Avni Çelebi resimleri, günlük yaşamın herhangi bir mekanın, anı kareleyen, doğal, içten, sımsıcak ve sevecen anlatımlardır. Çelebi bütün konularla ilgilendiğini, doğanın zenginliklerinden yararlandığını, sabit bir konu üzerinde durmadığını ifade etmiştir. Ancak, sanatçının ilk yapıtlarından son yapıtlarına doğru yapılacak bir değerlendirme, onun daha kavramsal ele alınan konulardan giderek daha gündelik yaşamın insanı kuşatan olaylarına doğru bir yol izlediğine tanık oluruz. Tablolarında konular ağırlıklı olarak figürlü, figürsüz manzara, figürlü komposizyon olarak belirir. Natürmort, portre ve ev içi konular sanatçının daha az ilgisini çekmiştir. Çelebi, 1931 yılında atandığı Akademi Muallim Yardımcılığı görevinden aynı yıl uzaklaştırılmıştır. Mesleği dışında, başka bir görev kabul etmeme kararı nedeniyle 1934 yılına dek işsiz kalan Çelebi, Zeki Kocamemi ile birlikte kuş kafesi yaparak yaşamını sağlamaya çalışmıştır.