Güzel Tablo

Medresede Korunan “Nostaljik Sanatlar”

Gönderen Konu: Medresede Korunan “Nostaljik Sanatlar”  (Okunma sayısı 1438 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kardelen

  • Yönetici
  • *****
  • İleti: 4343
  • Puan 25
  • Cinsiyet: Bayan
Medresede Korunan “Nostaljik Sanatlar”
« : 16 Haziran 2014, 20:41:46 »
Kütahya’da 1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı ve aynı zamanda damadı olan Rüstem Paşa tarafından yapılan Rüstem Paşa Medresesi, 2006 yılında restore edilerek El Sanatları Merkezi olarak hizmet veriyor. Merkezde Kütahya ve yöresine ait birçok nostaljik el sanatı yaşatılarak bu sanatları öğrenmek isteyenlere eğitim veriliyor.

Rüstem Paşa El Sanatları ve Kültür Merkezinde Kütahya’nın yöresel el sanatlarının eserleri hem göze hem yüreğe hitap ediyor. Kendilerine “usta” veya “sanatçı” denilmesini istemeyen sanat ve zanaat eğitmenleri günümüzün asıl ustaları olarak, ustalığı bir oluş değil ulaşılmak istenen bir yol olarak görüyorlar. Merkezde faaliyet gösteren sanatseverler, sanat ve zanaata ilginin azaldığı günümüzde geleneksel sanat ve zanaatları icra ederek kaybolan ve kaybolmaya yüz tutan eserlerimizi severek yaşatmaya çalışıyorlar.

“EL SANATLARI MERKEZİNDE KÜTAHYA KÜLTÜRÜ YAŞATILIYOR”

“Kültür” yaşatmayı kendilerine ilke edinen Kütahyalı birçok sanatçının bir araya geldiği Rüstem Paşa El Sanatları ve Kültür Merkezinin tarihi hakkında bilgiler veren Rüstem Paşa El Sanatları ve Kültür Merkezi Başkanı Ahmet Avlupınar, Rüstem Paşa Medresesinin 1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı, aynı zamanda damadı olan Rüstem Paşa, tarafından yapıldığını söyledi. Avlupınar merkezle ilgili şu bilgileri verdi; “Bu yapı zaman içerisinde deprem vs. doğal afetler sonucu tamamen yıkılmış vaziyette iken 2004 yıllarında yapılan bir kazı çalışması ile temelleri ortaya çıkarılmış. 2005-2006 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek Kütahya Kültür Varlıkları arasında yer aldı. Merkezin içerisinde 10 hücre oda bir büyük medrese odası, iç avlu ve avlu içerisinde bir havuz bulunmakta. Yerli ve yabancı ziyaretçilerin gezip Kütahya’nın kültürü ile ilgili bilgi alabilecekleri, ticaret yapabilecekleri bir mekan olarak hizmete sunulmuştur” dedi.

KÜTAHYA’NIN GELENEĞİNİ SÜRDÜRÜYOR

El Sanatları ve Kültür Merkezinde “sanat” icra eden sanatçılar, icra ettikleri sanat dallarıyla ilgili bilgiler verdi. Dikiş-Nakış işi ile uğraşan Sevil Lüleci, 1987 yılında Kütahya Kız Meslek Lisesi’nden mezun olduğundan beri dikiş-nakış ve keçe işlemeciliği yaptığını, bu zanaatla uğraşmanın kendisi için terapi olduğunu söyledi. Lüleci, “Kütahya’mızda geleneklere bağlılık devam ediyor. Bu nedenle annelerimizin düğünlerde giydiği giysiler, üç etek, tepebaşı ve çeyize konulan lavanta torbası, tespihlik, çeyiz bohçası işliyor ve dikiyoruz. Bizim yanımızda ev hanımlarına da istihdam yaratıyoruz. Oya gibi ince işleri ev hanımları yapıyor. Kendi diktiğimiz giysiler özel sipariş üzerine satılıyor. Ve giysinin üzerindeki motiflerin ağırlığına, hafifliğine göre fiyatı değişiyor. ”diye konuştu.

Rüstem Paşa El sanatları ve Kültür Merkezi içerisinde çalışmaktan büyük bir huzur duyduğunu belirten Sevil Lüleci: “Biz bu çatı altında diğer zanaat ve sanat eğitmenleri arkadaşlarla aile gibi olduk. Ailemizden çok birbirimizi görüyoruz. Buranın otantik havası bize huzur veriyor” dedi.

ULUSAL DERGİ TASARIMLARINA İLHAM OLDU

Sanat merkezinde Ahşap ve Takı Tasarımcılığı ile uğraşan Zehra Güler, 2003 yılında bir ulusal dergiden gördüğü fimo hamurundan yapılan biblolara ilgisiyle ahşap ve takı tasarımına başladığını anlattı. Daha sonra evinde bir atölye açmaya karar verdiği ifade eden Güler, 3 yıldan bu yana da Rüstem Paşa El Sanatları Merkezindeki atölyesinde çalışmalar yaptığını kaydetti. Taklitçilikten uzak durmayı tercih ettiğini söyleyen Güler, “Takılarımı yaparken ve ahşabı işlerken bütün acılarımı unutuyorum ve kafamı toplayabiliyorum. “Ben yaptım” diyebilmek başka bir zevk başka bir dünya, içindeki yaşattıklarını, hayallerini sanatına yansıtıyorsun.”

Takı tasarımında renk uyumunun çok önemli olduğunu söyleyen Güler, “Takıları kıyafetle desteklemek için öncelikle renk uyumu aranıyor. Satışların olmaması beni üzmüyor. Ben yaptığımız işe tamamen sanatsal bakıyorum. Sanatın içinde olmak güzel. Âmâ hiçbir zaman kendimi “sanatçı” ya da “zanaat ustası” olarak görmüyorum. Sergilerimiz oluyor, bizi onurlandırıyor. Kendimizi buraya adadık çok güzel bir meşguliyetimiz var. Öncelikle birbirimizin eğitmeni olduk, buranın ilk öğrencileri biziz. Ben de tezhip sanatını öğrenmeye çalışıyorum. Burası bir konak gibi. Buradan gidince burayı çok arayacağım.” şeklinde duygularını ifade etti.

“AMAÇ SANATIMIZI YAŞATMAK VE ÖĞRETMEK”

Ebru sanatıyla uğraşan Halil Doğaner ise Güzel Sanatlar Lisesinde ve arkasından Bolu İzzet Baysal Güzel Sanatlar Fakültesi’nde eğitim aldığını ancak Ebru Sanatıyla ilgili eğitim almamasına karşın bu sanata gönül verdiğini ve 2001 yılından bu yana da ebru yaptığını söyledi. Doğaner, “Ebru sanatını pekmez kıvamında suyla yapıyorum, kitre maddesi suya kıvam veriyor. Suyun üzerinde her şey yapılamıyor. Bu yağlı boya değil. Bu sanatın özelliği çerçeveye girene kadar onun düzeltilmesi gerekiyor. Kırmızı, turuncu, sarıya çok yer veriyoruz zeminde açık rengi kullanıyoruz. Ebru sanatı ılıman havayı sever sıcaklığa çok dikkat etmek gerekiyor. Ebru boyaları sıcak ve soğukta bozulabiliyor. Ebru sanatında “sığır ödü” ana maddedir. Boyanın su üzerinde kalmasını sağlayan sığır ödü maddesidir. “Zahmetli bir iş yapıyoruz fakat ruhumuzu doyuran, dinlendiren bir geleneksel sanatımızı devam ettiriyoruz. Bu medresenin vermiş olduğu otantik hava eserlerimize de yansıyor. Ebru sanatını burada icra etmek ayrı bir doyum veriyor ruhumuza. Maddi anlamda bir kazancımız yok. Amaç bu sanatı yaşatmak ve öğretmek” şeklinde konuştu.

“TEZHİPTE USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİ BÜYÜK ÖNEM TAŞIR”

Tezhip sanatıyla uğraşan Zuhal Sünger, 1995 yılında Kütahyalı Ressam Ahmet Yakupoğlu’nun yanında çalıştığını, Gülbün Mesara başkanlığında Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Atölyesi’nde çalışarak Rüstem Paşa El Sanatları ve Kültür Merkezinde çalışmalarını sürdürdüğünü anlattı. Tekzip sanatının gelecek nesillere en doğru şekilde aktarılması gerektiğinin önemine dikkat çeken Zuhal Sünger, “Tezhip sanatını öğretmekten haz alıyorum fakat isteyerek tezhip sanatını icra etmek isteyenlere bu sanatı öğretmek istiyorum. Çünkü bu sanatın ticari kaygıları yoktur. Tezhip sanatı maneviyatı önemser. Bu sanatı icra etmek isteyen kişilerin sanatına aşkla sarılması gerekiyor.” diyerek sanatının önemini vurguladı.

“Bizim sanatımızda “usta-çırak” ilişkisi büyük önem taşır” diyen Sünger, “Bu sanatı yeni nesillere tanıtmak ve öğretmek için her daim bir çırağa ihtiyacı vardır. Bu usta çırak ilişkisi bizim sanatımızda uzun bir dönem alır. Mesneviliğin “hamdım piştim” anlayışı gibi bizim de sanatımızda pişmemiz gerekir. Sanatımızda pişersek ustalarımızdan öğrendiklerimizi yeni nesle en doğru şekilde anlatabiliriz” şeklinde konuştu.

Tezhip sanatında her şeklin, motifin bir anlam taşıdığını ifade eden Sünger, “Lacivert gökyüzünü, sonsuzluğu temsil ediyor. Altınlama sanatı olarak da bilinen tezhip sanatındaki altınlamalar ise güneşi ve ışığı yansıtıyor ve zemindeki helozonlar ise evrenin ritmini gösteriyor.” dedi. Zuhal Sünger sözlerine şöyle devam etti: “Tezhip sanatı pahalı bir sanattır. Bir tablo aylarca yıllarca bitmeyebilir. Bu sanat sabır, incelik, emek istiyor. Malzemelerin pahalı olması dolayısıyla kursiyer öğrenci sayımız az. Fakat DPÜ ‘de açılan sergimden sonra üniversite öğrencilerinin tezhip sanatına ilgisi arttı. Bu sanatı gelecek nesillere değerinden hiçbir şey kaybetmeden taşımak gerekiyor.”

“OKUYAMADIK AMA ÖĞRENMENİN SONU YOK”

15 yaşından itibaren nakış işiyle uğraşan ve Rüstem Paşa El Sanatları Merkezinde atölye açan Nakkaş Hatice Tabakoğlu, “Okuyamadık ama öğrenmenin sonu yok” dedi. Kendilerine ait model ve desenler tasarlayan Tabakoğlu, 2007 yılında açtığı atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor. Tabakoğlu, yanında 4 kursiyerinin olduğunu belirterek sanatı ile ilgili şunları söyledi, “Kütahya geleneksel kültürlerini devam ettiren tek şehir. Biz nişanlarımızda, düğünlerimizde, kınalarımızda geleneksel kıyafetleri giymeye devam ediyoruz. Kaftan, tepebaşı, oda takımları gece elbisesi işlemesi yaparak özel günlerimizi kıyafetlerimizle süslüyoruz. Kaftanlarımızda, tepebaşında özellikle klasik modellerin dışına çıkmamaya gayret gösteriyorum çünkü ananelerimizden gelen bu geleneksel kıyafet kültürümüzü motifleriyle, örnekleriyle nesilden nesile taşımalıyız.” şeklinde konuştu.

Diktikleri elbiselerin ve örtülerin ince işlerini ev hanımlarına yaptırdıklarını dile getiren Tabakoğu, “Böylece ev hanımları da yanımızda istihdam etmiş oluyoruz. Kütahyalı bayanların geleneksel kıyafetlere bağlılığı devam ettiği için oyalı daneler, iğne oyaları, el nakışı gibi işlerde ev hanımlarına da iş kolu açılmış oluyor.” dedi. Tabakoğlu, geleneksel kıyafetlere, turlarla gelenlerin de büyük ilgi gösterdiğini ve sipariş verip öyle gittiklerini söyledi. Belediyenin kendilerine vermiş olduğu destekten çok memnun olduklarını belirten Tabakoğlu, “ Biz bu medrese altında arkadaşlarımızla birlik ve beraberlik içinde çalışıyoruz, birbirimizden gerek malzeme gerekse sanatımız konusunda yardım alıyoruz. Ve zanaata ve sanata ilgi duyan herkesi desteklemeye hazırız” diye konuştu.

“SANATÇI ÖZGÜR OLMALI”

Rüstem Paşa Kültür ve Sanat Merkezi’nde BAKEM sanat atölyesi içerisinde çalışmalarını sürdüren Kütahya Kültür ve Sanat Derneği (KÜSAD) Başkanı ressam Bayram Yıldız, İlkokul 5. Sınıftan beri Kütahya Sanat Galerisinde Ressam Cavit Atmaca ve Ressam Sabri Tezcan’ın yanında sanat çalışmalarına başladığını anlattı. Bayram Yıldız, sanatıyla ve sanatla ilgili görüşlerini şöyle ifade etti: “Sanatçı özgür olmalıdır. Toplumla barışık yaşamalıdır. Sanatçı toplumun acılarını, sevinçlerini eserlerine yansıtabilmelidir. Sanatçı evrensel olmalıdır, kendini dünyaya kapatmamalıdır. Öncelikle sanatçı kendi emeğine saygı duymalı ki başkaları da sanatçının emeğine saygı duysun. Sanatçı eğer eserinin kıymetini biliyorsa para onun için çok önem taşımamalıdır. Eserini en iyi şekilde muhafaza edebilecek onun değerini bilecek kişilere eserini ulaştırmalıdır.”

Guaj, suluboya, akrilik boya kullanarak resim çalışmalarına devam eden Yıldız, “Tarih sevgimden dolayı sivil mimari çalışıyorum. Çalışmalarımdaki amacım gelecek nesillere bu kültürün mirasçılarıyız diyebilmek ve yok olan kültürlerimize sahip çıkmak” dedi.Atölyede birlikte çalıştıkları bitki yaprağı oyma sanatçısı Mustafa Er ise yağlı boya, Osmanlı fermanları, hat, tezhip ve bitki yaprağı oyma sanatını icra ediyor.
alıntı.





 

Her hakkı saklıdır - Forumda yazılan mesajlarla ilgili sorumluluk yazarlarına aittir.
Güzel Tablo

İnternetteki en güzel tablo ve resimleri bulabileceğiniz kaynak - güzel yağlı boya tablo